Ferman

Gülün ömrü, iki mevsim arasıdır. İki mevsim kokusunu salar. İki mevsim sükut eyler. Ölmez; yaprak döker. İnsan ki, gönlü pek hassastır. Vakti gelir, muhabbet eyler; vakti gelir, kırılır, incinir, sükut eyler. Gönlü diri kılan, Aşk'tır. Özünde Aşk var ise diline muhabbet düşer. Bir söz olur, gönle konar: Harabeyi imar eder. Aşk'ı devir daim, Aşk ile mümkündür. Gün gelir, dalını kırarlar; kırana, kırılmaz. Tıpkı gül ağacı misali; daima kokusunu salar, çiçek açar. Çünkü zengindir. Cimrilik nedir, bilmez. Mamafih, gerçek cimriyi bilir. Gerçek cimri, o En Sevgili anıldığı halde salatü selam getirmeyen, yani önemsemeyendir. Hasılı, hatırlamayandır. Aşk, sadakattir: Sadıkların azığıdır. Aşığın yegane gayesi, maşuk ile olmaktır. Maşuk ise özünde Aşk'tır.
Aşk, pek kıymetli nesnedir. Kıymetli olana ancak kıymet takdim edilir. Evvela cesaret ister. Zira Aşk'a aşık olmak, her gönlün harcı değildir. O, senin cismine bakmaz; özüne bakar. Bundandır ki, zahirini düzeltmeye çalışan arslandan korkar. İçini düzeltmeye çalışandan ise arslan korkar. Aşık bilir ki, bela da aşktandır. Maşukundan bir hatırlatmadır. İşte bu mesel, Aşk'ın ilk fermanıdır. Bu ilk fermanın tanımı, vefadır. Vefa ki, ilk ve pek çetin bir fermandır. Bu hükme boyun eğecek gönül, pek zor bulunur. Vefa ki, cefanın olmadığı yerde aşikar olur. Sebepsiz ve nedensiz bir an, aşığından aşkını haykırmasını bekler.
Bu gönlü taşımak öylesine zordur ki, dalını kırarlar da; kıranı kırmaz. Cahilin sataşmasına ise sabreder ve onu bağışlar. Bu bağışlama büyük bir azim ve kararlılık gerektirir. Bu gayreti ancak, gönlünde Aşk olan kimse gösterebilir. Burdan çıkarılacak bir diğer anlam ise boş olmamaktır. Talip olduğunu göstermek için elinde bir gül gerekli...
Dünya hayatını kolaylaştırmanın en mühim yolu hatırlamaktır. O'nu hatırlamaktır. Çünkü şeytan, zikirle erir. Şeytanı kendinden uzak kılmak, nefsinle olan muhabbetini de kolaylaştıracaktır. Şeytanı kendinden uzak kılan, kendine yaklaşır. O Allah ki, O'nu hatırlamanın hatrına, senden kötülükleri uzak eyler. Seni, muhabbetin için muhafaza eder.
Aşk gönülden göçerse, muhafaza edilecek kıymet kalmamıştır. Onu muhafaza etmek ise kıymet vermekle değil, her seferinde daha fazla kıymet vermekle olur. Sadakatini daimi sunmak gerekir. Aşk'ın gönülden intikalini engellemek, ruhani yükseliş ile mümkündür. Bu ruhani yükselişte ise iki husus mühimdir: Hidayet ve takva.
Hidayet, hakikate ulaşma bilgisi; takva ise kötülüklerden sakınma bilincidir. Dolayısıyla ilim olmadan şuur olmaz. Aşk'ı bilmeden, Aşk'a aşık olunmaz. Bu mananın tersi, kendini kandırmaktır. Kendini aşık sanmaktır. Bu "ruhani yükseliş" gayesinde ilerlerken, kusursuz ilerlenemez. İşlenen bu kusurlardan dolayı da "keşke" duymamak gerekir. Zira, "keşke şöyle yapsaydım" sözü, şeytanın işlerine kapı açar. Olacak olanda hayır vardır ve olacakların en hayırlısı olmuş olandır. Bu minvalde tevbe ve istiğfara yönelmek en doğrusudur.
Aşk'ın bir diğer fermanı temizliktir. "Temizlik imanın yarısıdır." hadisini doğru anlamak gerekir. Gerek maddi, gerekse ahlaki bakımdan temiz olmak, mümin olmanın tabii bir gerçeği ve en önemli alametlerinden birisidir. Aşk, safidir. Talibi ise ancak halistir.
Vahdet inancında bir olmak, bir diğer fermandır. Buradaki mana, diğer aşıklarla yol almaktır. Bil ki aşık, ancak mümin kimsedir. Müminden başkasını dost edinme. Sırlarını müminden gayrısına teslim etme. Bu noktada karşı tarafın doğru kimse olması pek mühimdir. Efendimiz, "ikram amacıyla yedireceğin yemeğini de Allah'ın emirlerine ve Allah'a karşı saygılı olanlardan başkasına yedirme." buyurmuştur. Doğruluk pek mühimdir. Eğri kimse, senin de doğruluğunu bozar. Dünya çarkındaki "zengin, zengin ile zengin olur." söylemini, "gönül zenginliği" ekseninde ikrar et.
Aşk'ı tanıma süreci herkes için farklıdır. Herkesin yürüdüğü yol özeldir. Kimine Aşk'ı kul tanıtır; kimine Aşk'ı kül tanıtır; kimine Aşk'ı gül tanıtır. Külün yolu pek meşakkatlidir. Lakin, Hiç'ten içredir. Bundan ötesi ebedidir. Faniliğin bitişi, ancak ezelinin dirilişidir. Yoksası ölümdür: Ruhun ölümüdür. İnsanların ruh tabanındaki dirilişi ezeli iken, insana geçici olan beden hükmeder. Daha doğrusu kişi, nefis ve şeytan ekseninde, bedenin boyunduruğu altına girer. Bedenin özendirmeleri de kendi gibi geçici nesnelerdir. Gidişatımız, kişsiel hevesleri göz ardı etmek, yönünde olmalıdır.
Aşk'ı kul ile tanıma süreci "Mevla'ya varan yol, Leyla'dan geçer" meseline ek olarak yakinen hissedilen kimseler için de geçerlidir. Çünkü ruhlar da bölük bölük ayrılmış ordulara benzerler. Birbirlerini benimseyen, huy ve mizaç bakımından birbirlerine yakın olan ruhlar hemen kaynaşır. Birbirlerini yadsıyan ruhlar ise kolay kolay birbirlerine ısınmazlar. Efendimizin bu hadisinden kendi payıma iki madde çıkıyor. Çabucak kaynaştığımız kimsenin, şahsımıza Aşk'a yaklaştıran nitelikler kazandırdıysa, "Aşk'ı kul ile tanıma" gerçeğinde mutabıkız demektir. Mamafih, hızlıca kaynaştığımız bir kimsenin, şahsımızdan Aşk'ı uzaklaştırdığı sonucunu çıkarırsak, sorunun kendimizde olduğuna hükmetmek gerekir. Bu durumda Aşk'ın; bizim için yalnızca bir söylemden ibaret olduğu, özümüzde iyi bir kimse olmadığımızı, kısacası Aşk'a yakışmadığımızı gösterir. Bu noktada yolculuğun başına: Kalbine dönme vaktidir.
Aşk'ın gönlümüzden düşen son fermanı ise kıymet bilmektir: Üzerimizdeki Aşk'ın kıymetini bilmektir. Aşk'ı herkesle konuşmak mümkündür. Lakin herkese sunulacak katreler farklıdır. Efendimizin, "insanların seviyelerine göre davranma" tavsiyesinden yola çıkarak, bunu daha iyi anlayabiliriz. Bir yağmuru, halktan bir kimseye anlatmakla, bir talebeye anlatmak arasında fark vardır. Herkesin seviyesine göre bir tabak hazırlanır ve sunulur. Aşk'ın özü olan iklimde tıpkı bu şekilde olmalıdır. Aşk, pek geniş bir diyardır: Kimine damladan söz et, kimine deryadan. Lakin özündekinin de her daim bir yudumdan ibaret olduğunu yutkunarak hatırla. Aşk'ı istediğin kadar şaşalı anlatsan da nafiledir. Zira, özündeki Aşk ne ise sen osundur. Aşk'ın senin için yazdığı ferman ne ise o feryat kadarsın. Fazlası çığırtkanlıktır. Hatırla: Aşk, en çok sükuta aşıktır.
Ramazan Musluoglu
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.