Akıbet

akıbet-tasavvuf-yazısı-shmhnq.jpg

Hayli zamandır uykuda ruhum. Nefesim yaşatıyor ruhumu ama nefes olmuyor yarınlarıma. Günlerin kırgınlığı vardı üzerimde. Sonbaharın solgun yapraklarını, yorgun gönlümde ağırladım. Kendinden uzak kalınca insan, sözlerinin kıymetini daha iyi anlarmış, anladım.

Sonsuz hikmet sahibi olan Allah, rahmetini muhabbetle tecelli ettirir. Öyleyse bu rahmetin muhatabı kalptir. Kalbin duruşu, sırtını vicdana yaslamasıyla kabildir. Vaktin her anına müdahil olan bu kudretin, anların ardınca hikmetini tefekkür etmek gerekir. Çünkü imtihan, yalnızca kuru yıl yangını değildir. Aşk’ın harını üfleyen bir nefestir.

İnsan, deryada damla adedince su ile donanmıştır. Buna mukabil, sırlarla dolu bir muammadır. Ancak kendini okumak isteyen kimse bu muammayı keşfeder. Kendini okumak ise Oku’nun hikmetince mümkündür.

Denize akseden yalnızca suretindir. Denizin derinindeki pisliği sana göstermez. Yalnız güzelliğini sunar sana ve akseden güzelliğinle, seni sana anlatır. Teslimiyetindeki berraklık bulanıklaşırsa, o vakit denizde bulanıklaşır. Gülistana özlem çekmeyen gül ile vuslata eremez. Çünkü özlem ister Aşk. Kavuşmaya diyet ister. Kalbindeki kiri ancak gözyaşı temizler.

Nefsin kâmil olmak üzere kemale gittiği yolda muhabbet ile terbiye edilmesi gerekir. Buna mukabil hasta kalbin devası da sabırdır. Bu tedavinin bir süreci olacaktır. Bu manevi hastalık, ızdıraplar arasında en şiddetli olanıdır. Çünkü bedeni rahatsızlıklardan ölümle kurtulmak mümkündür. Mamafih, bu hastalık; ölümü de öldürüp, yaşamaya devam eder.

Hakikatin manasına ermek isteyen kimse, kalbine doğru bir yolculuğa çıkar. Bu özünü arayış girişimi, aynı zamanda dünyadan sıyrılış eylemidir. Dünyanın aldatıcılığını, dil ve fikir ile sürekli ikrar eden insan, bu sayede dünyanın aldatıcılığını kalbi ile tasdik eder. Böylece dünyadan soğur ve dünyevi hevesleri kırılır. Hayal diye peşine düştükleri fuzuli gelir. İşte bu uzaklaşma ile hakikatte kendine döner. Kendini bulmak üzere cehdeder. Çünkü her şey Zat-ı Hak’tan gelir ve muhakkak yine O’na döner. İnsanın kendi hakikatine ulaşma cihadı, Aşığı Hakk’a götüren bir vasıtadır.

Kendine dönen tasavvuf yolcusu, nefsi terbiye yoluna girerek ruhunu yüceltir. Her an da her can da Hakk’ı görerek hikmet perdelerini aralar. Sonrasında o pencereden içeri, ruhuna hakikat sızar. İnsan kendini buldukça, Hakk’a daha da yaklaşır. Çünkü Aşk, aşığını ancak hakikat iklimine taşır.

İnsan, özü itibariyle Hakk’ın bir tecellisi olduğunu idrak ettiğinde her şeyin ilahi bir sır olduğunu bilir. Bu sırrın aşkıyla arayışa çıkar. Arayıştaki bu yol, varlıktan yokluğa, yokluktan ise Hakk’a giden vuslatın yoludur. Peki bu yol son mudur? Değildir elbet. Nihayeti olmayan Aşk’ın sırları da sunduğu güzellikleri de bitmez. İnsan Aşk üzere attığı her adımda kendini yeniden bulur. Her adımda bir perde daha kalkar ve hakikat sırrı kendini bir nebze daha aşikâr eder.

Bu yolda yürüyen aşık, kendi benliğinden geçerek kendini bulur. Yok olmayı öğrenir. Gönlünü, saf eyler. Hakk’ın nuruyla parlar aşık. Kendine dönen aşık, yalnızca kendi varlığını değil, her şeyde Hakk’ın varlığını kalben tasdik etmiştir. Sır perdeleri, aşığa bu hakikatleri kanıtlamıştır. İşte bu idrak, insanı Hakk’a bağlayan en güçlü hakikattir. Aşık ile Hak arasında aşktan bir köprü kurulmuştur. Ol dem, kul yanmıştır. Öylesine güzel bir güldür ki, dikeniyle dahi bu davaya hizmet eder.



Ramazan Musluoglu

İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.